Pazar, Şubat 17, 2008



Cep Telefonuyla Gergedan Kovalamak

Nepaldeyiz, Kathmandu'da hiç tanımadığımız bir tur şirketinden otelimizi ayarlıyoruz ve Chitwan ulusal parkına doğru yola çıkıyoruz. Hayvan taşımadığı için "tourist bus" sıfatı verilen, tamamen başka bir yazının konusu olacak bir otobüsle 5 saat yolculuktan sonra, ulusal parktayız. Kalacağımız yer bir ada, toplam 10 küsur tane bungolow var, elektrik yok, sıcak su yok, resmen ormanın içindeyiz. İlk 2 gün fil üzerinde geziyorsunuz, etrafta bolca kuş, küçük hayvan, bazen de gergedan var. Fil üzerinde gezmek başlıbaşına keyif, gözlerimiz bengal kaplanı arıyor ama bir türlü göremiyoruz. 

Son gün, gitmemize 4 saat kala, sabaha karşı ormanın içerisinde yürüyüş programı var. "Son derece uzman rehberler size eşlik edecekler" diyorlar. Sabaha karşı uyanıyoruz, uzman rehber 18 yaşında nepalli bir çocuk, elinde de bir sopa var. Brifing veriyor, hiç abartmıyorum aynen şöyle "gergedan görürseniz zikzak çizerek kaçın, kaplan görürseniz bir şey yapmayın, o da bir şey yapmaz, ayı görürseniz çok kötü, ayılar ağaçlara da tırmanabiliyorlar". Olayın biraz ciddi olduğunu o zaman anlıyoruz ama artık dönmek yok, rehber önde biz arkada ormanın içerisine giriyoruz. 10 dakika yürüdükten sonra, rehber heyecanlı bir şekilde çalıların arkasını göstererek "durun burada gergedan var" diyor. Gergedanı daha önce fil üzerinde gördüğümüz için yüzümüz iyice beyaza çalıyor. Zırhı olan 1,5 ton bir hayvandan bahsediyoruz. Rehber, "üstümüze gelirse, yandaki çalılıklara atlayıp saklanın" diyor. Allahtan o zaman kene bilincimiz sıfır, fikir makul geliyor. Biraz bekliyoruz, gergedan gelmiyor, rehber üzgün ama hırslı, "bu tarafa gelmeyecek hadi arkasından gidelim" diyor ve koşarak gergedanın olduğu çalılıkların arasına giriyor. İki seçeneğimiz var, ya ormanda tek başımıza yol bulup kampa geri dönmeye çalışacağız, ya da rehberi izleyeceğiz. İkinciyi tercih ediyoruz. Bizi sakinleştirmeye de çalışıyor aslında, birazdan filler gelecek, gergedan file saldırmaz, filin arkasında gergedana olabildiğince yaklaşacağız diyor. Hakikaten filler geliyor ama biz haliyle kendimizi pek güvende hissetmiyoruz. Koca bir filin sol arka bacağına neredeyse yapışmış olarak ormanda ilerliyoruz. Bazı yerlerde yürüyebilecek kadar boşluk bile yok, fil ağaçları ezip bize yol açıyor.

Fillerin de yönlendirmesi ile gergedan, ağaçların olmadığı, görüşün son derece net olduğu bir nehrin kenarına çıkıyor. Nehirden su içmeye başlıyor. Bizim gibi yaya olan 5-6 kişi var, fillerin üzerindekilerle birlikte 15 kişi civarındayız. Herkes koca koca zoomları olan fotoğraf makinelerini çıkartıyorlar. İşte tam bu noktada narşap ailesinin farkı ortaya çıkıyor. Fotoğraf makinemizin şarjını evde unuttuğumuz için, sabah yürüyüşünden de pek bir şey beklemediğimizden, fotoğraf makinesini yanımıza almamışız. Herkesin garip bakışları arasında, pantolonumdan cep telefonunu çıkarıyorum, yine herkesin garip bakışları arasındaf otoğraf çekmeye başlıyorum. Aşağıda görebileceğiniz gibi dünyanın en kötü fotoğraflarından biri oldu.  O uzaktan görünen su içen şey gergedan, vallahi öyle.