Uzun İtalya tatilimizin ilk bir kaç gününde Venedik ve Floransa'da rönesansa doyduktan sonra, dünyanın en kafası çalışmayan görevlisinden 1.5 saatte araba kiralayıp kendimizi Toscana yollarına vurduk. Hakikaten ününü hakedecek kadar güzel manzaralara sahip, üzüm bağları, zeytin ağaçları, şatolar, şarap tadım mekanlarıyla bezeli, hedonistin rüyası bir bölge Toscana. Arabayı Floransa'dan kiraladığımız için Toscana'nın bize en yakın bölgesi Chianti. Hani şu şarabı meşhur Chianti. Aslında söylemeye gerek yok, bilen bilir zaten, bu chianti bölgesinden öyle üst düzey şarap falan çıkmaz, alelade günlerde içebileceğiniz, keyifli, genç, düzgün şaraplar yapıyorlar ama.
Şarabı harcıalem, velakin kasabı öyle değil chianti'nin. Zaten bu Toscana'nın etiyle Floransa'da meşhur "Floransa Bifteği" sayesinde tanıştık. En az bir kiloluk bu şahane T-Bone Steak'lerden bir tanesiyle iki kişi rahatlıkla doyuyorsunuz. Kasaptan almaya kalkarsanız aşağıdaki gibi bir görüntüsü var.
Neyse uzatmayayım, tatilin başından beri sayıkladığım iki "et mabedini" (lonely'nin çok sevdiğim deyimiyle meatlover paradise) görme fırsatını Chianti'de yakaladık.
Birinci durağımız Dario Ceccini'nin mekanı. Dario abi yaklaşık 200 yıldır Panzano isimli küçük bir Toscana kasabasında kasaplık yapan bir aileye mensup. Gerçek bir et aşığı, aşkının boyutlarını aşağıdaki fotodan anlayabilirsiniz.
Öğlen yemeğini Dario abinin mekanında yiyeceğiz. Aslında akşam yemeğini tercih ederdik ama Dario ekabir bir İtalyan olduğu için neredeyse haftanın üç günü mekan kapalı.
Gidiyoruz, iki tane uzun masa var, insanlar yan yana oturuyorlar. Dario yok galiba, bize servis yapan amca Dario'nun uzaktan akrabası gibi duruyor veya Dario çok yıpratmış kendini.
Çok şeker bir amca, sürekli şakalar yapıyor. Önce masaya havuç ve çeşitli yeşillikler geliyor. Küçük bir kapta zeytinyağı, deniz tuzu ve balzamik sirke karıştırılıyor, sosa çiğ sebzeleri banarken etinizi bekliyorsunuz. Müthiş bir fiks menü öğlen yemeği yedik, kelimeler kifayetsiz kalıyor o yüzden fotoğraflardan yardım bekliyorum.
Öğlen şarabımızı ve etimizi almış olarak, hafif mayışmış bir vaziyette otelimize gidiyoruz. Otel neredeyse ayrı bir yazı konusu, 80 euro'ya böyle bir otelde kalınca insanın aklına Alaçatıdaki butik otellerin verdiği fiyatlar geliyor, gülümsemekle yetiniyorsunuz.
Mayışma faslını atlattıktan sonra bu protein dolu günün ikinci faslına geçiyoruz. İstikamet Greve kasabası. Aslında iki hafta sonra gelseydik Chianti şaraplarıyla sokakların süslendiği Avrupa'nın en ünlü şarap festivallerinden birine denk gelecektik ama ne yazık ki efsane kasap Antica Macceleria Falorni ile yetinmek zorunda kalıyoruz. Adamlar 1729'dan beri burada kasaplık yapıyorlamış, Fransız İhtilalinden ve Şekerci Hacı Muhiddin Ali Bekir'den daha eski bir mekan ilk defa görüyorum. Berna'yla birlikte içeri giriyoruz. O salam ve salam benzeri şeylere özgü koku üst düzeyde. Burası gerçekten bir et sever için cennet. Tavandan sarkıtılmış domuz bacakları, 1,5-2 kiloluk t-bone steak'ler, binlerce çeşit salam neredeyse bir vejeteryana pornografik gelecek kadar aşırı. Küçük bir kasap olmasına rağmen takriben yarım saat geçiriyoruz.
Böyle etobur bir günle başlayan Toscana günümüz son anına kadar hedonizmin doruklarında geçti ve damaklarda hoş bir rayiha bıraktı.