Bir Kaç Tavsiye
Arjantin-Brezilya hattında hayat kurtaran (!) bir kaç tavsiyede bulunmadan geçemeyeceğim.
İlk tavsiyemiz Igaçu Şelaleleri ile ilgili. Burası herhalde doğal güzellik açısından dünyada ilk ona girer. Otuza yakın şelale, sürekli belirip kaybolan gökkuşakları...
Şelaleler, tam Arjantin-Brezilya sınırında. Her iki tarafta da şelalelerin koruma altında olduğu milli parklar var. Arjantin tarafında, şelalelerin üzerinden, yanından geçiyorsunuz, daha bir hadisenin içindeymiş hissi veriyor. Brezilya tarafında ise şelaleleri daha uzaktan seyrediyorsun, dolayısıyla manzara harika. Her iki tarafa da gitmek gerekiyor anlayacağınız.
Biz Arjantin tarafında kalıyorduk, Brezilya tarafına günü birlik gittik, ayrıca bir sonraki destinasyon Salvador için uçağımız Brezilya tarafından kalkıyordu. Evet ilk tavsiye geliyor, Brezilya ile Arjantin arasında bir saat Brezilya lehine fark var. Karayoluyla aralarında 10 km olduğu için bu bilgi aklınızdan çıkabilir ve başınıza uçak kaçırmak dahil envayi çeşit hadise gelebilir. Biz ağır hasar yaşamadık, sadece 10 km'lik bir trekking turu almıştık, az kaldı onun başlangıç saatini kaçırıyorduk. Alışkanlık haline getirin, sınırı geçer geçmez saatleri ayarlayın.
İkinci tavsiye biraz önce bahsettiğim trekking turundan. Aşağıdaki tırtıl cinsi hayvanata bir yerlerde rastlarsanız sakın ha dokunmayın, çok fena zehirliymiş.
Üçüncü tavsiyemiz Salvador'dan. Gece alemine yakın olmak için tarihi şehire yakın bir yerde kalıyoruz. Salvador'un tarihi şehri Unesco Kültür Mirası korumasında ve bu korumayı hak edecek kadar da güzel.
Okuduğumuz bütün kaynaklarda tarihi şehirle ilgili ciddi uyarılar var. Herhangi bir takı, mücevharat takmayın, saatinizi bile otelde bırakın, iyi fotoğraf makinesi varsa zinhar yanınıza almayın diye.
Otelimiz merkeze 5 dakika yürüme mesafesinde olmasına rağmen resepsiyondaki adama taksiye binelim mi, yürümek güvenli mi diye soruyoruz. Adamcağız gözlerini üzerimizde gezdiriyor, yazılanlar gibi bir kontrol, saatimiz, takımız var mı diye bakıyor. En nihayetinde saat erken sorun olmaz, dönerken taksiye binersiniz şeklinde fetva veriyor. 5 dakikalık yürüyüş sonrası Salvador'un tarihi merkezindeyiz. İstisnasız herkes zenci, zaten burası Güney Amerika'ya yapılan köle ticaretinin merkeziymiş zamanında, Brezilya Afro kültürünün köklerini buradan alıyor.
Yazılarda turist olduğunuz belli olmasın diyordu. Nasıl yani? Bir sürü rastalı zenci haricinde hiç kimse yok (sonra gündüz gezdiğimizde her taraf "beyaz" turist doluydu, demek korkmuş abiler gece gelmeye), turist olduğumuz her tarafından belli. Zaten 5 dakika sonra ortama alışıyoruz, ben mecidiyeköy çocuğu olduğumuzu, güvenlik kelimesinin göreceli olduğunu, bizim için dünyada güvenlikli olmayan tek yerin Bağdat olduğunu iddia etmeye başlıyorum.
Bu arada her yerden müzik yükseliyor, kocaman bir açık hava festivaline gelmiş gibiyiz ama Salvador için son derece sıradan bir gün.
Sağda solda bir kaç şarkı dinledikten sonra, bir konser alanından gelen müzik bizi cezbediyor. Ne yazık ki, biletler tükenmiş. Biraz sonra yanımıza iki zenci geliyor, bize bilet yerine geçen bilekliklerden satmaya çalışıyorlar, bilekliğin kullanılmış olduğu her halinden belli. Ben alırım ama parayı vermem, eğer girersem; konser alanını çevreleyen çitlerden birindeki aralığı gösteriyorum, buradan paranı veririm diyorum. Berna yok artık diyor, ama serde mecidiyeköy çocukluğu var. Neyse biz zor bela bilezikleri bağlıyoruz ve bodyguardlara yaklaşıyoruz, bodyguard bileziklere şöyle bir göz attıktan sonra yüzümüze portekizce çemkiriyor. Tabi ki içeri alınmıyoruz. İşte üçüncü tavsiye, Salvador'da kullanılmış biletle konsere girmeye çalışmayın.
Dördüncü tavsiye, yine Salvador'dan. Bir cumartesi günü, çoluklu çocuklu Salvadorlularla birlikte plajda takılırken, aniden yağmur bastırıyor, ama nasıl bir yağmur. Plajda kalmak mümkün değil, bari bir şeyler yiyelim diyerek bir lokantaya giriyoruz. Salvador mutfağının alameti farikası "maqueca". Bu yemek kısaca balık filetolarını veya deniz ürünlerini, domates, biber, sarımsak, soğan, hindistan cevizi sütü ve palmiye yağı ile pişirerek yapılıyor. Bir nevi buğulama, ama çok açık söyleyeyim, bu işi çok iyi yaptığını düşündüğüm doğa balık'ın "iskorpit buğulamasına" beş basar. Genellikle pilav ve safranla servis ediliyor, biraz balıklı karışım, biraz pilav, biraz da safranı harman ediyor, afiyetle yiyorsunuz.
Haliyle Salvador'da kaldığımız süre içerisinde mümkün mertebe maqueca yemeye çalıştık. Yağmurun bastırdığı gün de tercihimizi maqueca'dan yana kullanıyoruz. Yemeğimizin yanında, ızgara edilip kabukları çıkarıltılmış zeytinyağlı patlıcan desem inanacağınız bir şey geliyor. Tabi bende izan ne gezer, bu ne ola ki diye sormadan, büyükçe bir kaşığı daldırıyorum patlıcan olmasını umduğum şeye ve maqueca karışımının üzerine boca ediyorum. Garson koşarak geliyor, onun adı "pimenta" çok ama çok acıdır, bu kadar koymasaydınız keşke diyor. Mecidiyeköy çocuğuyuz ya, kulak arkası ediyorum, ilk lokmayla birlikte beklenen oluyor. Gözler dışarı fırlıyor, dudaklar şişiyor, acıdan dolayı hıçkırıklar, öküsürükler başlıyor. Demek ki dördüncü tavsiye neymiş, masanıza patlıcan benzeri bir sos gelirse, bilip bilmeden yemeğin üzerine boca etmeyecekmişsiniz.
Beşinci ve son tavsiye Rio'dan. Bu "güvenlik" paranoyası nedeniyle, yanınıza sırt çantası almayın gibi lakırdıları sürekli işitince, insan ister istemez tedirgin oluyor. İpenema plajına iki sokak ötede bir hostelde kalıyoruz. Bütün gün plajda takılmaya karar veriyoruz ama daha ilk günümüz, paranoyaklığımız tutuyor, hadi sırt çantası almayalım diyoruz. E, ne yapacağız, bütün havluları, kitapları marketin birinden bulduğumuz naylon torbaya dolduruyoruz. Altımda şıpıdık terlik ve 10 senelik, artık ipleri kopmak üzere olan mayo ile plaja doğru yürümeye başlıyoruz. Ve karşımızda İpenema Plajı!
İpenema'da herkes tarz, zaten şehir olarak vücut güzelliğine takıntılılar, ya spor yapıyorlar, ya da vücutlarını göstermek için ayakta durup etrafı kesiyorlar. Ben biraz önce tasvir ettiğim halimle kapkaça gelmiş favela (varoşların genel adı) çocuğu gibi duruyorum. 5-6 kilometrelik plajı elimizde naylon torba yürüyoruz, plajda bira satanlar dahi bizden daha bakımlı. Bırakın soyguna uğramayı, millet bizim tipimizden tırsıyor.
Uzun lafın kısası, paronayayı bir kenara bırakın, İpenamaya gidiyorsanız üzerinize doğru düzgün bir şeyler giyin.